16 Şubat 2018 Cuma





TÜRK AMERİKAN İLİŞKİLERİNE GENEL BAKIS(1945-1960)

      GİRİŞ:

      Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri Atatürk’ün ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ sözlerini dış politikada uygulamıştır. Bu nedenle İkinci Dünya Savası’nın yıkıcı etkisine girmemiş ve o savaş yıllarında tarafsızlık politikasını basarıyla uygulamıştır.Savaş sırasındaki İngiliz, Amerikan ve Sovyetlerin istekleri olan savaşa girme yönündeki teşviklerini reddederek savaşın yıkıcı etkisine girmemiş ancak kendisini dış politikada tamamen yalnız kalmıştır.Bu yalnızlığın sıkıntısını en çok Sovyetlerle olan ilişkilerinde hissetmiştir.
      Sovyetlerin yayılmacı politikası karşısında Türkiye’nin tek başına kendi güvenliğini sağlayamayacağını öngörerek, Amerika Birleşik Devletlerinden yardım istemesi ve ikili ilişkilerin başlaması ve gelişmesi anlatılıyor. Makalede Türk_Amerikan ilişkileri kolaylık olsun diye kronolojik olarak ele alınıyor. İlk bölümde Sovyet talepleri karşısında Amerikan yardımları olan Truman Doktrini ve Marshall Planı inceleniyor. İkinci bölümde ise Türkiye’nin NATO’ya girerek Amerikan’ın ayrılmaz müttefiki olması inceleniyor. Üçüncü bölümde Türk_Amerikan ilişkilerinde 1950’li yıllar ele alınıyor. Amerikan’ın Ortadoğu’da Türkiye biçtiği rol ve Türkiye’ni bu role uygun olarak antlaşmalar imzalaması irdeleniyor.
      Son bölümde ise 1945_1960 dönemi arası Türk_Amerikan ilişkilerinin genel değerlendirmesi yapılıyor…

                  






      1.SOVYETLER BİRLİĞİ’NİN TALEPLERİ VE TRUMAN DOKTRİNİ İLE           
                                                  MARSHALL PLANI
      1.1.Sovyetler Birliği’nin Türkiye’den Talepleri ve Amerika’nın Tavrı
      Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere ile toplandığı Şubat 1945’teki Yalta Konferansı’ndan sonra 19 Mart 1945 tarihinde Türkiye’ye bir nota vermişti.Bu notada Türkiye_Sovyet ilişkilerinin temeli olan 1925 Türk_Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması’nın süresinin uzatılmayacağını gösteren Sovyet tehdidi baş gösterdi. Bu gelişme üzerine Türkiye,İngiltere’nin desteğini sağlamak için harekete geçtiyse de savaştan hasarla çıkmış İngiltere yeterince destek veremeyecek durumdaydı.Bunun üzerine Türkiye, Sovyetlerle anlaşma zemini aradı ve 4 Nisan 1945 tarihinde cevabını iletti.Türkiye bu notada, iki ülke arasındaki dostluğun devamından yana olduğunu belirterek, feshedilen antlaşmanın yerine zamanın şartlarına uygun yeni bir antlaşma imzalayabileceğini bildirdi. Bu notaya yanıt Sovyetler tarafından 7 Haziran 1945 tarihinde geldi.Sovyetler Dış İşleri Bakanı Vyacheslav Mikhaylovich Molotov, Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Selim Sarper’e önerilerini bildirdi.Bu önerilerde; boğazların Türkiye ile birlikte savunulması,Montreux Sözleşmesi’nin değiştirilmesi,boğazlarda Sovyetlere deniz ve kara üssü verilmesi,Kars ve Ardahan’ın Sovyetlere verilmesi yer alıyordu. Bu istekleri Türkiye reddetmiştir.
     Türkiye kendisini savunamayacak kadar büyük tehdit olan Sovyetler karşısında Batılı devletlerden tekrar yardım isteme girişiminde bulundu. İngiltere’den yeteri kadar destek veremediğinden yeni hedef Amerika Birleşik Devletleriydi. O sıralarda Amerika Sovyet tehdidini yeterince önemsemiyor ve bu nedenle de 7 Haziran 1945’teki isteklere tepki vermemişti.4 Ancak İngiltere, Sovyetlerin tehdidini sezmiş ve Türkiye’ye diplomatik destek vererek konuyu 17 Temmuz- 2 Ağustos tarihleri arasında düzenlenen Postdam Konferansı’nda gündeme getirdi.
      İngiltere,Sovyetler Birliği ve ABD arasında düzenlenen Postdam Konferansı’nda en önemli konular arasında Türk Boğazları da yer almıştı.Türkiye Postdam Konferası’nda İngiltere ve ABD’nin desteğini sağlayamamıştır.ABD Başkanı Truman,Boğazları bir uluslararası su yolu yapmak isterken, Sovyetlerle farklı amaçla da olsa Montreux Sözleşmesi’ni değiştirme konusunda anlaşmış, Sovyetler Birliği’nin Türkiye’den toprak talep etmesi konusunun iki ülkeyi ilgilendiren konu olduğunu belirtmiştir.
      ABD’nin Postdam Konferansı’ndan kısa bir süre sonra boğazlar konusundaki tutumu değişmiştir.Bu durumun nedeni Haluk Ülman’a göre Sovyetlerin Balkanlardaki emelini anlayan İngiltere’nin ve Amerikan Askeri uzmanlarının ısrarı üzerine Truman’ın politikası değişmiştir.Fahir Armaoğlu’na göre ise Sovyetler Birliği, Yatla Konferansı sonrasında üzerinde anlaşıldığı gibi davranmayarak Polonya’dan ve Sovyet işgalindeki diğer ülkelerden çekilmemiş,bu bölgelerde Komünist İttifak kurma çabalarına girişmiştir.Tüm bu gelişmelerden sonra Sovyet politikalarından rahatsız olan ABD, 2 Kasım 1945 tarihli gönderdiği notada Montreux Sözleşmesi hükümlerinin güncel şartlara uygun bir şekilde değiştirilmesi için milletlerarası bir konferans toplanmasını teklif edildikten sonra, çağrılması takdirde Amerika’nın konferansa katılmaktan büyük mutluluk duyacağını belirtmiştir.
      ABD’nin istediği değişikler arasında bütün devletlerin savaş gemilerinin savaş zamanında da, Türk Boğazları’ndan  geçebilmeli, Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin savaş gemilerinin boğazlardan geçebilmesi gibi önerileri vardı.Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Şükrü Saracoğlu, 5 Aralık 1945’te, Türkiye’nin ABD notası ile ilgili düşüncesini açıkladı konferans teklifine sıcak bakıldığını,bu konferansa ABD’nin katılımının zorunlu olacağını belirtti.
      Boğazlar konusunda tutumu değişmeye başlayan ABD’nin Sovyetler Birliği’nin  Türkiye’den toprak talepleriyle ilgili görüşleri de değişerek Türkiye’nin toprak bütünlüğüyle de ilgilenmeye başladı.Bunun en önemli nedeni,Sovyetler Birliği’nin İran üzerinde uyguladığı baskıyla İran petrollerinin Sovyetlerin kontrolüne geçebilme tehlikesiydi..Sovyetlere karşı tutumunun değiştiğini bir cenaze vasıtasıyla belirtmiştir.
      1944 tarihinde vefat eden Türkiye’nin ABD Büyükelçisi Münir Ertegün’ün cenazesinin Türkiye’ye gönderilmesi söz konusuydu.ABD, Büyükelçi Münir Ertegün’ün naaşını 6 Mart 1946 tarihinde Amerikan Donanması’nın en büyük savaş gemilerinden biri olan Missouri savaş gemisiyle Mart sonunda New York’tan İstanbul’a gönderilmesine karar verdi. Missouri’nin gelecek olması Türk gazetelerinde geniş yankı buldu.8Mart 1946 tarihli Cumhuriyet Gazetesi,diplomatların cenazelerinin genellikle kruvazörle gönderildiğini belirtmiş, Ertegün’ün cenazesinin Amerikan donanmasının en büyük gemilerinden olan Missouri ile gelmesinin ‘DOSTLUK ESERİ’ olduğunu vurgulamstır.
      Missouri zırhlısı 5 Nisan 1946 tarihinde Türkiye’ye ulaştı.Büyük bir çoşkuyla karşılanan zırhlıdaki askeri personel, Türk Halkı tarafından sevgi gösterilerine maruz kalmıştır.ABD’nin Missouri’yi Türkiye’ye Amerikan askerleriyle göndermesi,Ortadoğu’daki stratejik bölgelerin ve enerji kaynaklarının Sovyetler Birliği tarafından ele geçirilmesini engellemek anlamına gelmektedir.Türkiye artık başlayan soğuk savaş döneminde ABD’nin yeni müttefiki olmuştur.
      Türk _Amerikan ilişkileri sıcak bir döneme girerken 1946 tarihinde yapılan bir antlaşmayla  ABD’nin, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı döneminde ‘ÖDÜNÇ VERME VE KİRALAMA YASASI’ yoluyla aldığı borçlarını silmesiydi.Tüm bu gelişmelere rağmen Sovyetler Birliği, Türkiye üzerindeki taleplerini 7 Ağustos 1946 tarihinde Türkiye'ye verdiği notayla yeniledi. Birer kopyasını da İngiltere ve ABD’ye gönderdi.Bu notada; boğazların Türkiye ile birlikte savunulması, boğazlar rejiminin Karadeniz’e kıyısı olan devletler tarafından belirlenmesi gibi istekler vardı.Türkiye bu isteklere olumsuz cevap verdi.Sovyetler Birliği 24 Eylül tarihinde ikinci bir nota verdi. Bu notasında aynı isteklerini dile getirmiş ve bu sefer birer kopyasını Amerika ve İngiltere’ye  vermemişti.Ancak Türkiye Amerika’yı haberdar etmişti.Türkiye’ nin haber vermesiyle ABD, boğazlar meselesini Sovyetlerin Türkiye ile baş başa çözerek Amerikan ve İngiliz Donanmaları’na kapatmak amacı taşıdığını anlamıştı.Türkiye bu notayı reddetmiş, Sovyetlerin bu tavrı, Türkiye’nin Amerika’ya yakınlaşmasına sebep olmuştur.



      1.2. Truman Doktrini
      Savaş sonrası Türkiye ekonomisi zor durumdaydı.Bir yandan savaş yıllarında yükselen ham madde fiyatları ve gıda maddeleri fiyatlarının yavaş yavaş normale dönmesi sonucu bunları ihraç eden Türkiye’nin gelirlerinde bir azalma söz konusu olurken,diğer yandan Türk Ordusu’nun Sovyet tehdidine karşılık terhis edilememesi büyük bir yük getiriyordu. Türkiye için kredi alınabilecek en önemli adres ABD idi.
      Türkiye 1945 yılının sonlarında Amerika’dan 300 milyon dolarlık kredi istedi fakat bu kredi isteği Amerika tarafından reddedildi.Ekim 1946 tarihinde ABD,Türkiye’ye beş yıl vadeli ve yüzde dört faizli 25-50 milyon dolarlık bir kredi açtı. Bu miktar azdı ve Türkiye’nin ekonomik sıkıntısını gidermekten uzaktı. İngiltere 21 Şubat 1947 tarihinde ABD’ye verdiği notada; İngiltere’nin bir süredir Türkiye ve Yunanistan’a verdiği desteği artık veremeyeceğini,Türkiye’nin Batı savunması için önemini belirterek, Türkiye’nin hem askeri hem de ekonomik olarak desteklenmesi gerektiğini, İngiltere’nin hatta Yunanistan’daki askerleri geri çekmek zorunda olduğunu ve artık sorumluluğun ABD’ye düştüğünü belirtiyordu. Böylece İngiltere rolünü ABD’ye vererek dünya siyasetindeki liderliğini bırakıyordu.O tarihlerde Yunanistan’da iç savaş hali söz konusuydu.Bu karışıklıkların ardından solcu bir iktidarın gelmesi demek, Sovyetlerin güneye doğru genişlemesi anlamına geliyordu.Bu genişleme Türkiye’yi sararsa, ABD’nin Ortadoğu petrollerinden yararlanma planları suya düşecekti.
      ABD’nin, Türkiye ve Yunanistan’a yardım edebilmesi için Kongre’yi ikna etmesi gereken Truman, 12 Mart 1947 tarihinde konuşma yaptı.Tarihe Truman Doktrini diye geçecek bu konuşmasında genelde Sovyet tehdidinden bahsederken, Yunanistan ve Türkiye’nin desteğe muhtaç olduğunu ve bu desteğin Ortadoğu’da düzenin korunması adına gerekli olduğunu ifade ederek, bunu tek yapabilecek ülkenin Amerika Birleşik Devletleri olduğunu vurgulamıştır. Truman bu konuşmasında Türkiye ve Yunanistan’a yardım amacıyla 400 milyon dolarlık bütçe (300 milyon doları Yunanistan’a ve 100 milyon doları Türkiye’ye), Türkiye ve Yunanistan’a  askeri personel gönderilmesi,seçilecek Türk ve Yunan personelin ABD’de eğitim görmesi gibi isteklerde bulundu.Truman’ın konuşması Türk basınında geniş yer bulmuştu.14 Mart 1947 tarihli Ulus Gazetesi, Truman’ın sözlerini özetledikten sonra, Türkiye’nin iç durumunun daha iyi olduğunu, güçlü bir hükümeti olduğunu ve sağlam bir rejimle yönetildiğini belirtmiştir. Nihat Erim Ulus Gazetesi’ndeki yazısında ‘Şimdi Truman’ın ağzından dünyanın en kuvvetli cumhuriyetinin bizim yanımızda yer aldığını öğrenmiş bulunuyoruz’ diye yazıyordu.Cumhuriyet Gazetesi de 13 mart 1947 tarihli sayısında Truman’ın konuşmasının çok önemli olduğunu vurguluyordu.
      Truman’ın istekleri Amerikan Kongresi’nde tartışıldı.Kongre üyelerinden bazıları yardıma şiddetle karşı çıkıyordu.Bu karşı cakanlar arasından bazıları geleneksel Amerikan politikalarından sapma olacağı düşüncesinden dolayı karı çıkmaktaydı. Kimisi ise Türkiye ve Yunanistan’ın demokratik değil,otokratik rejimlerle yönetildiğini ve bu yardımların o yönetimleri güçlendireceği düşüncesi dolayısıyla karşı çıkmaktaydılar.(Türkiye 1946 yılında çok partili hayata geçmişti.).Bazıları ise Yunanistan’a yapılacak yardımı uygun bulup , Türkiye’ye yapılacak yardımı engellemek istediler.Onlara göre Türkiye savaşa girmeyerek büyük bir yıkıma uğramamıştı.Üstelik 245 milyon dolarlık bir altın ve döviz stoku bulunuyordu. Yardımı onaylayanlar ise Türkiye’nin 1946 tarihinden itibaren çok partili yaşama geçtiğini belirttiler.Ayrıca Türkiye’nin hiçbir zaman Alman tarafını tutmadığını, müttefiklerin Türkiye’nin savaşa girmemesini onayladıkları;Türkiye’nin tarafsızlığının savaşın kazanılmasında önemli rol oynadığını vurgulamışlardır.
      Truman’ın istekleri uzun tartışmalardan sonra sonuçlanarak Başkan’a Türkiye ve Yunanistan’a askeri yardımlar gönderme ve bu iki ülkeye yardım yapılabilmesi için 400 milyon dolar(300 milyon doları Yunanistan’a , 100 milyon doları Türkiye’ye) kullanabilme yetkisi verildi.Senato’da 23’e karşı 67 oyla, 9 mayıs 1947 tarihinde Temsilciler Meclisi’nde 107’e karşı 287 oyla kabul edildi.Kongre’de ‘Yunanistan ve Türkiye’ye Yardım Yasası’ ya da ‘Public Law 75’ olarak yasalaşan doktrin, 22  Mayıs 1947 tarihinde Başkan Truman’ın onayıyla yürürlüğe girdi.


      Yardımın başlamasını sağlayacak antlaşma ise Türkiye ile ABD arasında 12 Temmuz 
1947 tarihinde imzalandı. Antlaşmada önemli maddelerden biri de 4. maddedir. Bu maddeye göre Türkiye’ye yardım olarak verilen malzemenin mülkiyeti Türkiye’nin değildir.Ayrıca bu malzeme, verilme amacı dışında kullanılamayacaktır.Bu yardım sadece Komünizm Sızması olursa kullanılacak, başka bir saldırı olursa, yardım kapsamındaki malzemeler kullanılmayacaktı.İşte bu madde 1964 tarihindeki ABD ile Türkiye arasında Kıbrıs meselesi yüzünden gerilim yaşanmasına sebep olmuştu.
      1.3.MARSHALL PLANI
      Truman Doktrini, esas itibariyle Yunanistan ve Türkiye’ye askeri yardımı öngörmüştür. Çünkü bu iki ülke Sovyetlerin baskısı ve tehdidi altındaydı. O yıllarda Avrupa savaştan yeni çıktığından dolayı ekonomik ve sosyal bakımından bitkin durumdaydı. Alım gücü sıfırlanan Avrupa, ABD üretimini ve ekonomisini de olumsuz etkiliyordu. Avrupa’nın ekonomik olarak kalkındırılmasından en çok çıkarı olacak ülke ABD idi. Amerika acilen Avrupalıların gelir düzeyinin artmasına yardımcı olmalıydı.ABD Dış İlişkileri Bakanı George Marshall, 5 Haziran 1947 tarihinde Harvard Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, Avrupa devletlerinin iktisadi kalkınmalarını planlamak için bir araya gelmelerini istedi ve ortak bir plan hazırlanırsa ABD’nin destek ve yardımını esirgemeyeceğini belirtti.Daha sonra ‘Marshall Planı’ adını alan bu teklifi görüşmek üzere 27 Haziran 1947 tarihinde Paris’te bir toplantı yapıldı ve 2 Temmuz tarihinde toplantıya katılan ülkelerden olan Sovyetler Birliği toplantıyı terk etti.
      Avusturya,Danimarka,Belçika,Yunanistan,İzlanda,İrlanda,İtalya,Lüksemburg,Hollanda, Norveç, Portekiz,İsveç , İsviçre, Türkiye, İngiltere ve Fransa’nın oluşturduğu on altı Avrupa ülkesi, ihtiyaçlarını gösteren ortak bir rapor hazırlayarak aynı yılın Eylül ayında ABD’ye sundular.27 Marshall Planı’nın ülkelerin kalkınma programlarının finansmanı için değil savaştan yıkılmış olarak çıkan Avrupa’nın kalkınması için hazırlandığı gerekçesiyle Türkiye’nin yardım talebini geri çevirdiler.Amerikalı uzmanlara,Türkiye’nin altın ve döviz stoklarıyla dış ticaret dengesi diğer on beş Avrupa ülkesine göre daha iyi durumdaydı.
      ABD Dış İlişkileri Bakanlığı tarafından Kongre’ye sunulan Türkiye ülke raporunda Türkiye’ye, Marshall Planı çerçevesinde Avrupa ülkelerine ham madde ihraç etme görevi yükleniyordu.Böylece programın ilk on beş aylık dönemi için , tarım ve madencilik sektöründe kullanılacak aletler, elektrik malzemeleri, nakliye kamyonları, petrol ürünleri ve kereste biçiminde yaklaşık 59 milyon dolarlık yardım yapılması öngörülmekteydi. Amerika’nın Marshall Planı ile ilgili bu tutumları, Türkiye’de büyük hayal kırıklığıyla karşılanmıştı.Dönemin bazı gazetelerine göre Amerika’nın Türkiye’ye yardıma ihtiyacı olan ülkeler arasında yer vermemesi ‘YANLIŞ’ bir karardı ve nedeni de tam olarak belli değildi. Bazı yazarlara göre ise dönemin CHP Hükümeti, Paris’e hazırlıksız ve Türkiye’yi gerektiği gibi temsil edememişti.
      Marshall Planı içine alınmaması kararı üzerine Türkiye, ABD Hükümeti’ne başvurarak bu planın kapsamına alınmasını istedi.Ankara’da ABD Büyükelçiliği, Washington’a bir rapor göndererek, Türkiye’nin ekonomik durumu dolayısıyla yardım edilecek ülkeler listesine alınması gerektiğini belirtti. Türk Hükümeti’nin isteği üzerine konuyu tekrar ele alan Amerika, Türkiye’nin askeri gücü ve iç düzeni bakımından önemini anlayınca, Türkiye’yi Marshall Planı’na dahil ettiler. Marshall Planı çerçevesinde ABD’ye sunulan rapor, 3 Nisan 1948 tarihinde yardımın finansmanının sağlanması için Ekonomik İşbirliği Kanunu kabul edildi.ABD’nin Türkiye’yi Marshall Planı’na dahil etme kararından sonra, söz konusu yardımda yararlanabilmek için 4 Temmuz 1948 tarihinde , ABD ile Ekonomik İşbirliği Antlaşması imzalandı.
      Türkiye , Marshall Planı’na göre dört çeşit yardım almıştır.
 1-)Hibeler = Bu kısımda yapılan yardımlarda ilgili devlet borçlanmamaktadır.Ancak bunları belirlenen alanlarda kullanmak mecburiyeti vardır.Türkiye, bu kısımdan 1948-1951 yılları arasında 62.376.000 dolar almıştır.
2-)Ödünç = Amerikan yardımının ikinci ana bölümü, ödünç verilen paralardır.  Alınan paranın yani borcun ABD’ye ödenmesine 1952 Temmuz ayından itibaren başlanacaktır.1952 yılından 1956 yılına kadar yalnız faiz tutarları ödenecek, o tarihten sonra da 35 sene süre ile %2.5 faizle gerek ana para,gerekse faizleri, bir arada ve eşit taksitlerle ödenerek borç kapatılacaktır.Türkiye, bu yıllar arasında ABD’den ödünç olarak 72.840.000 dolar yardım almıştır.
3-)Dolayısıyla Yardım = İktisadi iş birliği çerçevesinde, Avrupa devletleri ile ticareti geliştirmek için yapılan yardımlardır.Avrupa devletleri birbirlerinden mal aldıkları zaman, malların bedeli ABD tarafından ödenmekte ve ‘Karşılık Fonu’ adı altında kendi parasıyla ulusal bir bankaya yatırmaktaydı.Hem alıcı hem satıcı için büyük yarar sağlamaktaydı.Çünkü satan devlet, alıcısının döviz yokluğu yüzünden alamayacağı bir malı , döviz karşılığı elinden çıkarmış,alan devlet de gerekli dövizi kolaylıkla bularak,  ihtiyacı olan malı satın almak imkanına kavuşmuştur.Satın alan devlet ‘Karşılık Fonu’na yatırdığı paranın %95’ini İktisadi İşbirliği İdaresi’nin tasvibiyle yine memleket için önemli projelerde kullanılabiliniyordu.
Türkiye’nin 1948-1951 yılları arasında bu şekilde gördüğü Amerikan yardımların tutarı,71.522.000 doları hibe, 55milyon doları ödünç olmak üzere 126.522.000 dolardır.
4-)Teknik Yardım = ABD ile Türkiye arasında teknik yardımlaşma yapılmıştır.Türkiye’nin 1948-1951 yılları arasında teknik yardımın tutarı 3 milyon dolardır.
      Türk Basınında, Türkiye ile ABD arasında imzalanan yardım antlaşması geniş yer bulmuştu.10 Temmuz 1948 Cumhuriyet Gazetesi’ne göre bu antlaşma ‘Türk_Amerikan dostluğunu kuvvetlendiren bir antlaşma’idi. Yardımların gelmesiyle ilgili olarak 24 Temmuz 1948 Ulus Gazetesi’nin manşeti ’11 yabancı gemi daha donanmamıza katıldı’ idi.
      2.TÜRKİYE’NİN NATO’YA KATILMA SÜRECİNDEKİ ABD İLİŞKİLERİ
     NATO’ya kurulduğu 4 Nisan 1949 tarihinden itibaren katılmak isteyen Türkiye, kuzeyini güvenlik altına almak ve ABD desteğini almak istiyordu.NATO’nun kurulması ve bu ittifak sistemi ile ABD’nin kolektif ittifak sistemini benimsemesi,en fazla Türkiye için ferahlatıcı etki yapmıştır.35 Türkiye’nin NATO’ya katılmasına ABD’nin itirazı yokken, NATO’nun Norveç, Danimarka, Hollanda, Belçika ve İngiltere gibi ülkeleri itiraz etmişlerdir.Norveç, Danimarka ve Hollanda gibi ülkeler, Türkiye’nin üye olması halinde Sovyetler’in  buna sert tepki verip hemen savaş yoluna gitmesinden korktular.İngiltere’nin itirazı ise farklıydı. İngiltere 1947 yılından itibaren, Truman Doktrini ile ABD’nin ilgisini Doğu Akdeniz’e çekerken ve bu bölgenin güvenlik sorumluluğunu ABD’ye yükledikten sonra Ortadoğu’daki sömürgecilik faaliyetlerine hız verdi.İngiltere, Ortadoğu çıkarlarını korumak adına Türkiye ve Yunanistan’ın Avrupa Savunma Cephesi yerine, oluşturulacak Ortadoğu savunma planı içerisinde olmasını istiyordu.
      Türkiye ile ilgili bu gelişmeler yaşanırken; Türkiye’de 1950 seçimleri olmuş ve Demokrat Parti’nin zaferi ile sonuçlanmıştı.Demokrat Parti iktidarı genelde CHP’nin dış politikalarını benimsemişse de ekonomik politikalar bakımından Batıya daha yakın olmuş,Türkiye’nin Batıya bağlanma çizgisine, daha belirli bir istikamet verecekti.Türkiye’yi , NATO’ya sokmayı zorunlu gören Demokrat Parti iktidarı, 1950’de patlak veren Kore Savaşı’nı bir  fırsat olarak görerek, bu savaş nedeniyle Birleşmiş Milletler’in yaptığı çağrıya ABD’den sonra ikinci yanıt  veren olmuştur.TBMM’nin onayını almadan ilk kez sınırları dışında bir bölgede savaşmak için Türk Askeri yollanmıştır.
      4500 kişilik bir Türk Tugayı Kore’ye gönderilerek ABD’nin takdiri kazanılmıştı.ABD ile işbirliğinin daha da yakınlaşarak NATO’ya alınmak için gönderilen Türk Tugayı,Güney Koreliler ve ABD’den sonra en ağır kayba uğrayan ordu olmuştu.Eski ABD Ankara Büyükelçisi George Mcghee’ye göre ,Türkiye bu savaşla ‘Batıya adanmışlığını kesin biçimde göstermişti.
     Kore’de Türk Askeri’nin göstermiş olduğu kahramanlıklar, ABD’nin iyicene dikkatini çekmişti. ABD, bu savaştan sonra Türkiye’nin NATO’ya kabulüne yönelik itirazlar bertaraf etmeye başlamıştı.ABD’nin Türkiye’yi bu konuda desteklemesinde kendi çıkarları büyük oranda rol oynamıştır.1949 Eylül’ünde Sovyet Birliği’nin, atom bombasını patlatarak, artık tek atom bombası kullanacak gücün, ABD olmadığını  göstermişti.Ayrıca 1950 yılında Çin ile ittifak etmesi ABD’yi tedirgin etmişti.Sovyetler’in, Batı Avrupa’ya saldırması durumunda, ABD’nin buna karşılık başarılı bir hava harekatı yapabilmesi için Sovyetler’e daha yakın topraklarda üs elde etmesi gerekecekti.Bunun ötesinde ABD açısından , Türkiye’nin Ortadoğu petrollerinin kilidi olarak görülmesi ve Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerde bir sıçrama tahtası oluşturmasıdır.



      Dönemin Dış İlişkileri Bakanı Fuat Köprülü, 20 Temmuz 1951 tarihinde TBMM’de yaptığı konuşmada;Türkiye’nin Ortadoğu müdafaasında stratejik bir öneme sahip olduğunu, bunun da Avrupa’nın güvenliği için zaruri olduğunu, Ortadoğu Komutanlığı Projesi’nde NATO’ya girdikten sonra etkin rol oynayabileceğini 38  ifade etmesi ,İngiltere’nin itirazlarının giderilmesine sebep olmuştur.Adnan Menderes de Nutkunda NATO’ya girişin gerekliliğini şöyle söylüyordu: ‘Atlantik Paktı’na girmemizin reddi vahim olur.Dünya’nın öyle kilit noktaları var ki, buraları açık ve zayıf bırakılamaz.Bizi pakta almamak mütecavizin iştihasına terk etmek olur; pakt akitlerinin maksadı bu olmadığına göre, bizi elbette aralarına alacaklardır.
      NATO Bakanlar Konseyi 1951 Eylül’ünde toplanıp yayınladıkları bildiride Türkiye ve Yunanistan’ı NATO’ ya davet ettiklerini bildirdiler.TBMM’de 19 Şubat 1952 tarihinde Türkiye’nin NATO’ya katılmasına karar verdi.Bu kararla Türkiye, ABD’yi güvenliğini ve toprak bütünlüğünü korunmasında temel unsur olarak alıyordu.
     Türkiye’nin NATO’ya girmesi Türk_ Amerikan ilişkilerinin dönüm noktası olmuştur.ABD’nin, Türkiye yönelik askeri ve ekonomik yardımları giderek artmıştı.1948’den 1958 yılına kadar süren yardımların miktarı 689.4 milyon doları bulmuştur.Oral Sander’e göre ‘ABD eşittir NATO;NATO eşittir ulusal politika ve dolayısıyla ABD eşittir ulusal politika anlayışı olmuştur.’ Bu dönemde, Türkiye bütün uluslar arası olayları ABD’nin bakış açısından değerlendiren tek yönlü bir dış politika izlemeye başlamıştır.Türkiye NATO’ya girdikten sonra ABD ile birçok ikili antlaşmalar imzalamıştır.Bu antlaşmalar içinde 1954 yılında imzalanan ‘Askeri Kolaylıklar Antlaşması’ ile Türkiye’de bir Amerikan stratejik hava üssü (İncirlik) kurulmasına,ABD uçaklarının belli başlı Türk hava alanlarından, Amerikan gemilerinin de belli başlı belli başlı Türk limanlarından yararlanmalarına izin verilmişti. NATO antlaşmasına bağlı kalınarak 1954 yılında yapılan  antlaşmayla Türkiye’deki Amerikan personelinin yargı hakkı ABD’ye bırakılmıştı.Antlaşmayla ABD’ye hukuksal ayrıcalık tanınmıştır.1958 yılında yapılan ikili antlaşma ile Türkiye’de bir füze üssü kurulmuş,ancak bu füze üssü 1962 Küba bunalımı sonucu Washington ile Moskova arasında yapılan pazarlığa bağlı olarak kaldırılmıştır.
      Türkiye’nin NATO’ya katılım süreci ülke gazetelerinde de geniş yankı uyandırdı.Özellikle NATO sürecinde önemli rol oynayan Kore Savaşı manşetlere taşınmıştır.Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesi ile ilgili 28 Temmuz 1950 Son Posta Gazetesi ilk sayfasında ‘Hükümet,Dünya çapında ehemmiyet taşıyan bir karar aldı.Kore Savaşı’na 4500 kişilik bir askeri kuvvetle katılıyor.’ yer verdi. Aynı sayfada ayrıca Amerikan Ayan üyesi Cain’in demeci ;Türkiye Şimaldeki tehlikeye rağmen asker göndermesi mühim tesir yapacaktır’ ifadeleri yer alıyordu. Nato’ya müracaatla ilgili ise 3 Ağustos 1950 Hürriyet Gazetesi, ‘Atlantik Paktına girmek için resmen müracaata bulunduk’ manşeti vardı.46

      3.AMERİKA’NIN TÜRKİYE’YE ORTADOĞU’DA BİÇTİĞİ ROL
      1950’li yılların olumlu havası içinde ABD paralelinde politika oluşturan Türkiye’nin  bu yaklaşımı, Ortadoğu’ya yönelik politikasınada yansıdı.1950 yılında İngiltere ile ABD arasında,Ortadoğu’nun durumu hakkında yapılan görüşmeler sonucunda Ortadoğu Komutası (MEC,Middle East Command) adı verilen bir proje ortaya çıktı.
      ABD, Ortadoğu savunmasını bölgenin bütününü Sovyet saldırganlığından korumak üzere Türkiye , İran , ve Irak’ın askeri gücünü dış savunma olarak görmekteydi.Türkiye Cumhuriyeti Celal Bayar MEC konusuna sıcak bakıyordu.ABD Büyükelçisinin 1 Şubat 1952 tarihinde Dış İşleri Bakanı Fuat Köprülü ile yaptığı görüşmede Köprülü, Türkiye’nin komutaya katılma isteğini bildirdi.İngiltere ve ABD bakımından Türkiye’nin Ortadoğu Komutası’na katılması, bu kurumun emperyalizm aracı taşımadığını göstermesi bakımından önemliydi.Ancak Türkiye ve bölge ülkelerinin , bu gücün İngilizlerin bölgedeki çıkarlarını korumak için oluşturulmuş örtülü bir yapı olduğu yönünde korkuları vardı. O dönemin ABD’nin Ankara Büyükelçisi George McGhee, Dış İşleri Bakanlığı Genel Sekreteri Açıkalın’ın endişelerini şu şekilde ifade etmiştir:
      Açıkalın, bana en büyük kaygılarının bir Ortadoğu savunma örgütü kurmaktaki gerçek amacı anlamak ve bu    örgütü yaratan güçler arasında ilerdeki ilişkileri nasıl olacağını bilmek olduğunu söyledi. ‘Aslında neyin planlanmakta olduğu konusunda ben karanlıktayım’ dedi.Türkiye gerçi bir bölgesel savunma örgütünü çok önemli buluyor, böyle bir örgütün kurulmasını geciktirmek ya da engellemek istemiyordu, ama bu örgüt sağlam temellere oturmadıkça pek de anlamlı olamazdı. İngilizler ve Fransızlar bölgeye istilacı olarak gelmiş oldukları için Ortadoğu’da herkes onlardan ‘nefret’ ettiğine göre, Türkiye’ye göre bu örgüte ABD liderlik etmedikçe, başarı şansı büyük olmayacaktı."
      ABD ve İngiltere, Ortadoğu için bir savunma örgütü kurulmasına ilişkin çabalarını hızlandırırlar.Örgütün Fransa, Türkiye, Avustralya , Yeni Zelanda ve Güney Afrika’yı da kapsamasının ardından adı ‘ Ortadoğu Savunma Örgütü’ ( Middle East Defence Organization, MEDO) olarak değiştirilmesine karar verilir.McGhee bu konuda;
      Ortadoğu Savunma Örgütü gibi daha yeni ve çekici bir kavram geliştiğinde, Amerika Birleşik devletleri, Türkiye’nin MEDO’ya olan ilgisini arttırmaya, bu ülkenin diğer bölge ülkeleri üzerindeki bugün de uyku halinde olan etkisini yararlı hale getirmeye çalıştı. Yirmi otuz yıldan beri kendini İran’dan ve Arap devletlerinden kararlı bir biçimde uzak tutmuş olan Türkiye, bu yeni role ilgi duymakta ve kabul etmekteydi. Türk yetkilileriyle yaptığım görüşmeler bunu belli ediyordu.
diyerek Türkiye’nin Amerikan politikalarına karşı isteğini dile getiriyordu.                                                                    
      Sovyet tehdidine karşı askeri tabanda başlayan ABD_ Türkiye ilişkileri, daha sonra Türkiye’nin Ortadoğu’da rol alması teklifleriyle başka maceralara girmişti.Atatürk’ün liderliğinde imparatorluğu bıraktığından bu yana Türkiye’nin, ihmal etmiş olduğu Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerini ilk olarak, ABD’nin teşvikiyle yeniden iyileştirmeyi belirttikten sonra; “Türkiye yalnız bize Ortadoğu ilişkilerimizde önemli bir rehberlik kaynağı olmakla kalmadı, aynı zamanda arabuluculuk yapmaya, bizim adımıza kendi eski dominyonları üzerinde etkili olmaya çalıştı. Türkiye’nin ABD’ye böylesine güvenmesi her iki ülke açısından da bir takım fırsatlar yaratıyordu.”ifadesiyle Türkiye’ye biçtikleri rolü ifade ediyordu.
      ABD, Ortadoğu Komutası’na Sovyet tehdidi altındaki İran’ın savunmasını güçlendirmek için Pakistan’ın katılmasını düşünerek, bunun için Türkiye’yi devreye sokuyordu.9 Şubat 1952 tarihinde Başbakan Adnan Menderes’in katıldığı toplantıda George McGhee  Ben Türkiye’nin Pushtoonistan (Peştunistan) sorununun çözümlenmesine yardımcı olma konusunda benzersiz bir rol oynayabileceğini, çünkü hem Pakistan’la hem de Afganistan’la iyi ve yakın ilişkileri olduğunu söyledim. Afganistan’ın bağımsız bir Pushtoonistan yolundaki olmayacak talebi bir kere çözümlenirse, Pakistan’ın bölgesel sorunlarda daha büyük bir rol üstlenmesi de kolaylaşırdı.”  ifadeleriyle Amerikan görüşünü açıklamıştı.



      1953 yılında Eisenhower iktidara gelmiştir ve o dönemin Dış İşleri Bakanı John Foster Dulles, Sovyet_Ortadoğu politikasını ele almak için  Ortadoğu ülkelerini ziyaret etmiştir.Adnan Menderes’in isteği üzerine Türkiye’ye gelmiştir.Menderes yapılan toplantıda, Süveyş Kanalı’nın  güvenliğinin  Mısır ve İngiltere arasında bir mesele olamayacağını , kanalın Türkiye, ABD ve NATO için önem taşıdığını, Mısır’ın kanalı savunamaz durumda olduğunu, İngiliz birliklerinin orada kalması gerektiğini vurgular. Ortadoğu savunması konusunda, Türk Hükümeti’nin Arapların MEDO’ya katılması konusunda umudunun kalmadığını, Türkiye’nin bel kemiğini oluşturacağı yeni bir savunma kavramının geliştirilmesini açıklamıştır. Menderes, Sovyet saldırısına karşı direnme adanmışlığının yalnız Türkiye’de bulunduğunu, Ortadoğu ülkeleriyle Batı arasında bir köprü olduğunu dile getirerek ABD’den ekonomik yardım talep etmiştir.
      ABD Dış işleri Bakanı Dulles ise ‘Türkiye, bir Ortadoğu savunma sisteminin kuşkusuz belkemiği olacaktır.Ama Arap ülkelerini bütünüyle dışlayamayız.Bazıları Süveyş Kanalı ve İsrail sorunlarıyla meşguldür.Buna karşılık Irak , komünist tehlikenin bilincindedir.Irak gibi belirli Arap ülkeleri böyle bir savunma sistemine özendirilebilir.’ bu ifadelerle Arap ülkelerinin de içinde bulunduğu bir pakt imzalamak istediklerini vurguluyordu.Ortadoğu savunma sistemi konusunda Arapların genelde olumsuz tavrı değiştirilmeye çalışılmasını ve aynı zamanda bu çabaların sonucu beklenmeden savunma sistemi gerçekleştirilmesini istiyordu ABD.Böylece bölgede, Türkiye, Pakistan , Irak ve İran’dan oluşacak bir Ortadoğu Savunma Sistemi ile Sovyetler’e karşı Süveyş Kanalı’ndan Umman Denizi’ne ve Pakistan’a doğru geniş bir alanda savunma yapılacağı öngörülüyordu. 
Bu amaçla Türkiye ve ABD , Pakistan ile bir antlaşma yapmak için uğraştılar.
      Nisan 1954 tarihinde Pakistan ile Türkiye arasında ilk imzalar atılmıştır.ABD bölgede liderlik yapacak ülke olarak  Türkiye’yi görmekteydi.Türkiye bu antlaşmadan sonra Arap devletlerine de bir davette bulunmuştur fakat bu daveti çoğu Arap devletleri Batılı devletlerin yeni oyunu diye reddetmişlerdir.24 şubat 1954 tarihinde Irak’ın İngiliz yanlısı olarak bilinen Başbakanı Nuri es_Said Bağdat Paktı olarak adlandırılacak bu antlaşmayı imzalamıştır.4 Nisan 1955 tarihinde İngilizler üye olmuştur. En son Başbakan Mussadık’ın devrilmesinden sonra İran Şahı da bu antlaşmayı imzalamıştır.Bu paktın fikir babası olan ABD, Arap dünyasının tepkisini çekmemek adına, o devletlerin kendi çıkarları için önemli olduklarından pakta direk dahil olmamıştı. Bağdat Paktı’nın kuruluşu temelde Menderes Kabinesinin Arap ülkeleri ile ilişkilerinde aldığı tavırdan değil Amerikan askeri stratejisinin dayatmasından doğmuştur. Sander, Amerika açısından Bağdat Paktı’nın kurulmasının nedenlerini şöyle sıralar:Doğrudan bir Sovyet-Amerikan çatışmasına varacak sürtüşmelerden kaçınmak,Sovyetler Birliği’nin Akdeniz’de egemen bir duruma gelmesini engellemek,Bölgedeki kaynaklar ve özellikle petrolün Batı’ya akış yollarını korumak ve sürdürmek,İsrail devletinin varlığını sürdürmesini sağlamak. Türkiye, ABD zoruyla girdiği bu paktan istediğini elde edememiş , başta Mısır olmak üzere bir çok Arap devletiyle gergin ilişkiler yaşamış, ABD’den beklediği kredi yardımların azını alabilmiştir.
     1956 yılında çıkan Arap _İsrail savaşının bir neticesidir.ABD,Ortadoğu’da kendi aleyhine oluşan hareketlere karşı tedbir almak için uygun olarak Süveyş bunalımından sonra bulmuştur.ABD, 5  Ocak 1957 tarihinde Başkan Eisenhower’ın ilan ettiği ‘Eisenhower Doktrini’ ile, Ortadoğu’yu Sovyetler’e bırakamayacağını, İngiltere ve Fransa’nın bıraktığı boşluğu, kendisinin dolduracağını bildirdi.Türkiye bu doktrini ilk kabul eden ülkelerden biridir.Amerikan bunu ilan ettikten yaklaşık bir yıl sonra Temmuz 1958 yılında, Bağdat Paktı toplantısı İstanbul’da yapılacaktı.Türk yetkililer,  hava alanında  Irak’lı yetkilileri bekliyorlardı ki, bir haber gelmişti. O habere göre Irak’ta karışıklıklar olduğu , ordunun iktidarı devirdiğini, kral Faysal ve Başbakan Nuri es_Said’in durumlarının belli olmadığı bildirilmişti.Irak yapılan darbeden sonra Bağdat Paktı’ndan çekildiğini açıklamıştı.Amerika, Ortadoğu’da güç kaybetmemek için, Sovyetlere bu bölgeyi bırakmamak için büyük çaba harcamıştır.Sonuçta 21 Ağustos 1959 tarihinde Bağdat paktı , Irak’ın çekilmesiyle ismini Merkezi Antlaşma Teşkilatı (CENTO) olarak değiştirmiştir.Türkiye, Sovyetler tehlikesine karşı NATO’ya üye durumdaydı.Sovyetler Birliği’ni çevreleme ve Batı menfaatini korumak amacıyla oluşturulan bu pakta, Menderes Hükümeti’nin üye olmasının nedeni; siyasi değil ABD’den yeni destek kredileri almak teşebbüsüdür yani ekonomiktir. Çünkü, Türkiye ekonomisi sürekli dış destekli bir duruma geldiğinden pek parlak değildi.Tüm bu yıllarda bu gelişmeler olurken Türkiye ile ABD bu yıllarda karşılıklı ziyaretler yapmıştır.
      1954 seçimlerinden birkaç ay önce Celal Bayar ilk uzak ziyaretini ABD’ye yapmıştı.Amerika, Bayar’ı çok görkemli karşılayarak, Türkiye’nin soğuk savaş dünyasında ABD’nin müttefiki olmasından duyulan memnuniyeti gösteriyordu.Cumhurbaşkanı Bayar, Amerikan Kongresi’nde ayakta karşılanmıştı.Bayar bu kongrede  yaptığı konuşmada, Amerika ile müttefik olmadan duyulan memnuniyeti dile getirmişti.Türk gazetelerinde bu sıcak karşılanış geniş yer bulmuştu.28 Ocak 1954 tarihinde çıkan Cumhuriyet Gazetesi, manşetten ‘Cumhurbaşkanı dün Vaşhington’a vasıl oldu’ diye verirken aynı sayfada ‘Hava alanından Beyaz Saray’a kadar kaldırımları dolduran Amerikalılar,Celal Bayar’ büyük tezahürat yaptı.’ diye duyuruyordu.
      1954 seçimlerinden güçlenerek çıkan Demokrat Parti iktidarında bu kez ABD’ye gitme sırası Başbakan Adnan Menderes’teydi.Menderes, ABD’den askeri ve ekonomik yardım almak istiyordu.60 Türkiye’nin Sovyetler’e karşı tutumu alkışlanırken,300 milyon dolarlık ek yardım talebi reddedilmiş, onun yerine 30 milyon dolarlık hibe verilmişti.Çünkü ABD, Türkiye’ ye yapılan yardımları fazla bulmaya başlamıştı.Dünya Bankasının Türkiye temsilcisi de borçların zamanında ödenemediği, ticaret açığının büyüme eğilimi gösterdiği, seçim döneminde tarım ürünlerine yüksek fiyat verildiği raporlarını vermiştir.
      İşte bu ziyaretten 5 yıl sonra Başkan Eisenhower, CENTO kurulduktan sonra 1959 yılının Aralık ayında Türkiye’ye ziyarette bulunur.Bu ziyarette Eisenhower , 5 Mart 1959 tarihinde Türkiye ile CENTO kurulmadan önce imzaladığı , Türk_Amerikan Güvenlik İşbirliği Antlaşması’nı görüşmüştür.Bu antlaşmada, Türkiye silahlı bir saldırıya uğrayacak olursa, Türk Hükümeti’nin istemesi durumunda ABD, silahlı yardım dahil Amerikan yasasına uygun her türlü yardımı yapacaktır.Bu antlaşma zaten NATO üyesi olan Türkiye için yeni bir koruma getirmiyordu. Fakat antlaşmanın giriş kısmında yer alan ‘Yardımların doğrudan ve dolaylı saldırılar karşısında’ verileceği ifadesi, Muhalefet Partisi CHP tarafından eleştirilerek Demokrat Parti iktidarına yönelik halk hareketlerinin de dolaylı saldırılar olarak gösterilerek iktidarı koruma maksadıyla kullanabileceği vurgulanmıştır. Bu antlaşma, muhalefetin itiraz etmesine karşın 9 Mayıs 1960 tarihinde TBMM’de onaylanmıştır.
      Başkan Eisenhower’ın Ankara’ya gelişi halk arasında çoşku yaşanmasına neden olmuştur.Onun gelişi ülke basınında da bir numaralı gündem olmuştur.7 Aralık 1959 tarihindeki Hürriyet Gazetesi, ‘Başkan Eisenhower Ankara’ya geldi’ manşetini atarken yine aynı gazetede ‘Eisenhower şöyle dedi:İkinci evimde gibiyim.’ ifadeleriyle karşılamadan duyduğu memnuniyeti ifade etmiştir. ‘Eisenhower, Amerikan ve dost memleketler Türkiye’ye yardıma devam etmelidir.’ gibi cümlelerle yardım talebine karşılık veriyordu.
      Demokrat Parti iktidarı hep Amerika’nın güdümünde yönetsede, umduğu kredilerin azını alabildiğinden yaşanan ekonomik sıkıntılardan dolayı Sovyetlerden kredi desteği seçeneğini de göz önünde bulunmuştur.Bu yüzden de Amerika’nın gözünden düşmüştür.Yaşanan sıkıntılardan dolayı iktidarını kaybetme korkusu yaşayan iktidar baskıcı bir yönetim sergilemiştir son zamanlarında..İşte bu sebeplerden dolayı 27 Mayıs 1960  yılındaki darbe ile yönetimi askerler ele geçirirler.Yeni Askeri yönetim, Türkiye’nin, NATO ve CENTO’ya bağlılığını sürdüreceğini bu ittifaklardan kaynaklanan sorumluluklarını da yerine getirmeye devam edeceğini açıklamıştır.

      SONUÇ:

     Türkiye , İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkisinden kurtulmuş fakat dış politikada yalnızlık kalmanın sıkıntısın en çok Sovyetler’in yayılmayıcı anlayışı karşısında hissetmiştir.Türkiye bu durumdan sonra Atatürk döneminde izlenen tarafsızlık politikasından vazgeçerek Batı yanlısı özellikle Amerikan yanlısı dış politika izlemiştir.
    1947 yılında Başkan Truman, Batı yönünde saf tutan Türkiye’yi 100 milyon dolarla ödüllendirmiştir.Bu doktrin ile ilişkiler gelişmişti.Bu dönemde, Amerikan askeri yardımlarının çerçevesinde verilen malzemelerin bakım ve yedek parça bakımlarının Türkiye bütçesinden karşılanıyor olması ekonomide sıkıntıya yol açıyordu.Türkiye aynı yıllarda, Truman Doktrini’nin yanında Marshall Planı çerçevesinde yardımlar almıştır.ABD’den alınan bu ekonomik yardımların, çoğu tarım alanında kullanılmasından dolayı Türkiye 1950’li yılarlın başında dünyanın önde gelen buğday üreticilerinden biri haline gelmiştir.Diğer yandan tarım aletlerinin dışarıdan alınması Türkiye’nin dış ticaret dengesini olumsuz etkilemiştir.ABD yardımları ile demiryolu ulaşımı terk edilerek kara yollarının yapılmasına başlanmıştır.Bu modern bir görüntü olarak algılansa da kara yollarına önem verilerek ithal edilen otomobillerin artmasına sebep olarak daha fazla petrole ihtiyaç duyulmuştur. Amerika yardım ederken bir nevi karşılığını çıkarmıştır.Ama bu yardımların sayesinde Sovyetler Birliği’nin taleplerine karşı çıkabilmiştir.
     Türk_Amerikan yakınlaşmasının doruk noktasına çıkması; Türkiye’nin NATO’ya katılmasıyla gerçekleşmiştir.Türkiye, NATO’ya girebilmek için Kore Savaşı’na girmiştir.Orada büyük kayıpların bedeli olarak ödül olarak NATO üyeliği verilmiştir.Türkiye’ye NATO’ya girmesinden sonrada Amerikan yanlısı politikalara devam etmiştir. Bu politikalar doğrultusunda ABD’nin Türkiye’ ye Ortadoğu’da liderlik rolü vermesiyle , Türkiye Ortadoğu’yla yakından ilgilenmeye başlamıştır.Türkiye’nin bu roldeki tutumları, Sovyetler’le ve Araplarla olan ilişkilerin sertleşmesine neden olmuştur.
      Amerika ile yapılan ikili antlaşmalarla ilişkilerin seyri iyice gelişmiştir.Bu antlaşmalarla;Türkiye askeri ve ekonomik yardım almasına karşılık ABD’ye gerek askeri gerek ekonomik kolaylıklar bir başka deyişle imtiyazlar tanıyorlardı.
     Amerika’nin yaptığı yardımların Türkiye’nin sosyal yaşamına da etkilemiştir.ABD’nin Türkiye üzerindeki imajı güçlenmiştir.Amerikan mallarını kullanmak bir pirestij haline gelmişti.Amerikan filmlerinin kahramanları benimseniyor ve onların taklidi filmler yapılıyordu.İlişkilerin gelişmişlik boyutunu Can Dündar şöyle tanımlıyordu:
 ‘Cumhurbaşkanı Bayar 1957 yılındaki bir taksim mitinginde halka 30 yıl sonra Türkiye’nin ‘Küçük bir Amerika’ olacağını müjdeliyordu.Ama Türkiye çok kısa bir süre içerisinde Küçük Amerika olmuştu sosyal hayatta….’ Bu süreçte Türk kamuoyu , ABD’ye karşı büyük bir ilgi göstermiş ve hayranlık duymuştur.
      Türkiye 1945-1960 dönemde Amerika ile balayını yaşamıştır…















KAYNAKÇA:
Oral Sander, Siyasi  Tarih(1918-1994),Ankara 9.Baskı ,İmge yayınları;2001
Baskın Oran, Türk Dış Politikası 1919_1980, İstambul 11.Baskı. İletişim yayınları; 2005 
Haluk Ülman ,İkinci Dünya Savaşı’nın  Başından Truman Doktrine Kadar Türk Amerikan Münasabetleri, Ankara Sevinç Matbaası; 1961
Faruk Sönmezoğlu II.Dünya Savaşı’ndan Günümüze Türk Dıs Politikası ,İstanbul, Der yayınları;2006
Fahir Armaoğlu ,20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (2.Basım) İstanbul, İş Bankası Kültür Yayınları,
Fahir Armaoğlu, Belgelerle Türk_Amerikan Münasebetleri,Ankara, Türk Tarih Kurumu 1991
Oral Sander, Türk-Amerikan İlişkileri: 1947-1964, Ankara, AÜ SBF Yayınları, 1979
İsmail Soysal, 1955 Bağdat Paktı, Belleten, c:55, Nisan 1991
Mehmet Gönlübol, Haluk Ülman, Olaylarla Türk Dış Politikası( 1919-1965), Ankara Üniversitesi SBF Yayınları, 1969
Yrd. doç.dr. Esma Torun  Stratejik Araştırmalar Dergisi, Genelkurmay Temmuz 2005, yıl:3 sayı:5
 Ayın Tarihi, Nisan 1945, Ayın Tarihi, Kasım 1945, Ayın Tarihi. Aralık 1945, Ayın Tarihi, Ağustos 1946, Ayın Tarihi Eylül 1946, Ayın Tarihi,Eylük 1947 , Ayın Tarihi,Temmuz 1951
Cumhuriyet Gazetesi 8 Mart 1946, Cumhuriyet Gazetesi, 13 Mart 1947  , Cumhuriyet Gazetesi 25 Ocak 1948
Cunhuriyet Gazetesi , 10 Temmuz 1948, 3 Ağustos 1950 Cumhuriyet Gazetesi, Cumhuriyet Gazetesi, 28 ocak 1954
Ulus Gazetesi, 14 Mart 1947, Ulus Gazetesi,24 Temmuz 1948
Son Posta Gazetesi, 28 Temmuz 1950
Hürriyet Gazetesi, 7 Aralık 1959
Sinan Tavukçu, ABD Büyükelçisi George McGhee’nin Hatıraları, http://www.haber10.com/makale/16207/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

TÜRK AMERİKAN İLİŞKİLERİNE GENEL BAKIS(1945-1960)       GİRİŞ:         Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri Atatürk’ün ‘ Y...