TÜRKİYE’DE MİLLİYETÇİLİK AKIMLARI
Milliyetçilik, insanların ulus olarak
algıladıkları toplulukların çıkarlarını, tarihsel gelişme içinde, bağımsızlık
ve kendi kaderini tayin etme gibi toplumsal hareketler ve devlet
politikalarıdır.
1.OSMANLI
DEVLETİ’NDEKİ TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ
Osmanlıların imparatorluk döneminde Türk
sözü çok az kullanılmıştır. Türkmen göçebelerini veya daha sonra Anadolu
köylerinin Türkçe konuşan kaba köylülerini ifade eden bir anlamdaydı.[1]
Osmanlılar, 19. yüzyılın sonlarına kadar kimliklerini Müslüman olarak
görüyorlardı. İslamiyet öncesi geçmişi, Asya’daki kökenleri yok sayarak
hayatlarını sürdürüyorlardı.[2]
İslam’ın etkisine rağmen, Osmanlı’daki
Türkler dillerine sahip çıkmıştır. Türkçenin korunması, Türk milliyetçiliğinin
gelişmesinin nedenlerinden birisidir. Türk milliyetçiliğinin artmasında ekonomik
faktörlerde etkili olmuştur. 19.yüzyılda kapitülasyonların genişlemesiyle,
azınlıkların servetlerinde büyük artış yaşanmış ve Türklerin azınlıklara karşı
bakışını olumsuzlaştırmıştır.[3] Milliyetçilik hareketinin gelişmesindeki en
önemli neden savaşlar sonucu yaşanan nüfus göçleridir. Kafkaslardan özellikle
Çerkezler ve Türkçe konuşan Nogaylar Anadolu’ya gelmiştir.
Türkçülük fikirlerinin toplanması, II.
Meşrutiyet’e kadar sürmüştür. Türkçülük ile Osmanlı’daki Türkler bir millet
haline gelerek, milli varlıklarına önem vermeyi amaçlıyorlardı. İttihat ve
Terakki Cemiyeti’nin 1908’deki hareketiyle birlikte, Osmanlı ve modern Türk
millet ve milliyet kimliğinde İslam’ın yeri tartışılmaktaydı. Bazı yazarlar
İslam’ın Türklüğü unutturduğunu dile getirirken, bazıları ise Türk-İslam
sentezini ileri sürmüştür. [4]
İttihat ve Terakki Cemiyeti politikasını
Osmanlıcılık olarak belirlemiştir. Osmanlı’nın içinde bulunduğu kötü durumdan
nasıl çıkılır sorusuna cevap aramaktaydı zamanın yöneticileri. Ziya Gökalp
bunu, Türkleşmek, Muasırlaşmak ve İslamlaşmak tezi ile cevap verirken, Yusuf
Akçura ise Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük önerisiyle yanıtlıyordu.
Ziya Gökalp’ın teorisine göre toplumsal
model, siyasal ve tarihi bir Türkçülük temelinde toplumu bir arada tutucu ve
düzeni sağlayıcı, ahlaki temellerini İslam’dan alan sınıflar olmakla birlikte,
sınıf çatışmasını, dayanışmacı işbirlikleri aracılığı ile engellemeye çalışan,
toplumun bireyden önce geldiği ve İslam’ın kültürel bir ahlaki temel olarak
görüldüğü bir modeldir.[5]
Yusuf Akçura’ya göre Osmanlıcılık, ırk
dil, din ve mezhep farkı gözetilmeksizin, Osmanlı haklarını, haklar ve görevler
bakımından eşit durumuna getirecek ve bir Osmanlı ulusu oluşturacak,
imparatorluğu parçalamaktan kurtaracak ve mevcut sınırları parçalanmaktan
koruyacak yeni bir Osmanlı milleti oluşturma idealidir.[6]
İslamcılık, bir halife etrafında, devletin tüm unsurlarının din ve inanç
birliğiyle hareket etmesidir.
Yusuf Akçura’ya göre Türkçülük, Osmanlı
ülkelerindeki Türklerin ve Türk olmayan unsurların, dini ve ırki olarak
Türkçülüğün benimseyeceği ve dil, ırk, adet ve din bakımından bir olan Asya ve
kısmı olarak da Avrupa’ya yayılmış Türklerin birleşmesi ve böylece diğer
milletlerin içinde varlığını koruması için düşünülen bir projedir. Türkçülük
hakkında, “ Türkler dediğimiz zaman, etnografya, filolocya ve tarih ilimleriyle
ilgilenenlerin bazen Türk-Tatar, bazen Türk-Tatar-Moğol diye bahsettikleri bir
ırktan gelme, adetleri, dilleri birbirine yakın, tarihi hayatları birbirine
karışmış olan kavim ve kabilelerin bütününü murad ediyoruz” ifadelerini
kullanmıştır.[7]
Akçura, Tanzimatçıları ve Yeni
Osmanlıları, Avrupa’da meydana gelen akımları iyice incelemeden Osmanlı sosyal
hayatına uyarmakla suçlamıştır.[8] Türk
ırkına dayanan milli politika olan Türkçülük, Osmanlıcılıktan daha az iç ve
İslamcılıktan daha az dış tehdide maruz kalır. Akçura ile İttihatçılar arasında
yakınlık olmamasının sebebi, İttihatçıların Osmanlıcılık politikasını
izlemeleriydi.
Ziya Gökalp ile Yusuf Akçura arasında
görüş farklılıkları vardı. Ziya Gökalp, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde görev
almıştır. Gökalp’ın milliyetçiliği, kültürel milliyetçilik akımına yakın
olduğundan Jön Türklerin vatanseverlik anlayışından etkilenmiştir ve Osmanlı
milleti kavramından kurtulmamıştır. Gökalp’ın Türkçülüğü, Türk ulusunu
yükseltmektir.[9]
Yusuf Akçura, Batılılaşma içerisinde
önerilerini Türk toplumuna bağlı olarak yaparken, Ziya Gökalp ise tanımlarını,
Batı çerçevesinde Osmanlı’ya dayanarak yapmıştır. Gökalp’ e göre kültür ile
medeniyet ayrımı var iken, Akçura için medeniyet bir bütündür.
İlk Türkçü hareket, sivil entelektüeller
tarafından bir inceleme olarak 190’de Türk Derneği ismiyle öne çıkmıştır.
Derneğin amacı, Türk diye anılan kavimlerini tarihini öğrenmek ve medeni dil
olarak Türkçeyi geliştirmekti. Türk Derneği, elitlere hitap ettiğinden yeteri
kadar ilgi görmemiş ve 1913 yılında kapanmıştır.
Kendilerini Türkçü sayanlar, !912’de
kurulan Türk Ocağı’na geçmişler ve Türk Yurdu dergisini yayınlayarak Türk
Ocağı’nı Türk milliyetçiliğinin ana gücü haline sokmuşlardır. Yusuf Akçura
önderliğindeki dergi ilk kez kendisini Türk milliyetçisi olarak tanımlamış ve
halka hitap eden diliyle büyük ilgi uyandırmıştır.[10] Türk
Ocakları, kültürü temel bir prensip saymış ve bunu hep korumaya
çalışmıştır. Türk Ocakları, Osmanlı’dan
daha geniş bir Türk dünyası bulunduğunu ileri sürmekteydi fakat ırkçı değildir.
Osmanlı sınırları içinde yaşayan farklı kavimleri Türk olarak kabul etmektedir.
Buradaki Türk, manevi kültürü ve tarihi paylaşan kimselerin oluşturduğu
kültürel bir bütündür.
Selanik’te çıkan Genç Kalemler dergisi
açıkça dil Türkçülüğünü, yeni Türk edebiyatının sözcülüğünü yapmıştır. Ziya
Gökalp, Ömer Seyfettin gibi Türkçüler, Balkan savaşlarından sonra etkilerini
artırarak kültürel Türkçülüğün, siyasi Türkçülüğe dönüşmesinde etkili
olmuşlardır.
Devletin çöküşünü önlemek için İttihat ve
Terakki yeni görüşler, yeni destekler aramaya çalışmış ve Almanya ile yakın
ilişkiler kurmuştur. Almanya, Ruslara karşı kullanmak amacıyla Turancılığı ve
İslamcılığı desteklemiştir. Osmanlı ülkesi içindeki Türklere din ve dil
unsurlarıyla bağlı fakat ülke dışında yaşayan, milyonlarca Türk ile birleşerek
Türk birliği kurmayı amaçlamaya Turancılık deniliyordu.[11]
Birinci Dünya Savaşı sırasındaki olaylar
ve Arap isyanlarıyla birlikte İslamcılık ve İslam’ı merkez alan milliyetçilik
kavramlarının etkisi azalırken, kavimsel Türkçülük anlayışı yükselmiştir. Milli
Mücadele yıllarını oluşturan 1919 ile 1922 yılları arasında bu anlayış önemli
bir rol oynamıştır.
Birinci Dünya Savaşındaki başarısızlık
bir diğer görüş olan Turancılık anlayışına büyük yara vermiştir. Turancılığın
yerini, Türklerin varlıklarını sürdürmelerini sağlayacak anlayışlar ivme
kazanmıştır.[12]
Türkçülük hareketleri özellikle Kurtuluş
Savaşı’ndan sonra farklı bir boyut kazanarak, Batı’nın yeniliklerini alan ve
Osmanlı’yı yok sayan bir anlayışa doğru gitmiştir. Osmanlılar zamanında unutulmuş
olan Orta Asya Türkleri araştırılmış ve ilgi ona doğru kaymıştı.
2.TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’NDE
MİLLİYETÇİ AKIMLAR
1923 yılında cumhuriyetin ilanıyla
birlikte, din ve çoğulculuk kavramlarını yerini laiklik almıştır. Bir millet
oluşturma çabaları vardır bu dönemde. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan,
Türkçe konuşan, Türk kültürü ile yetişmiş ve Cumhuriyet ülküsüne sahip herkes
Türk olarak kabul edilmiştir.[13]
Aslında daha geniş tanım olarak, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı olup, cumhuriyet ülküsüne bağlı olan, Batılılaştırılmış
Türk kültürüne bağlı olan, Türkçe konuşan herkes Türk’tür.[14]
Latin harflerinin ve Miladi takvimin
kabulü, kadınların toplumsal alana katılımının teşvik edilmesi, tekke ve
zaviyelerin kapatılması, Medeni Kanunu’nun kabul edilmesi, ezanın
Türkçeleştirilmesi gibi Batılılaşma hareketleriyle birlikte milliyetçilik de bu
yönde etkilenmiştir. Atatürkçü milliyetçilik,
Türkçeyi hem resmi dil hem de ana dil olarak benimsemiş ve her yerde
konuşulması gerektiğini ifade ediyordu.
Latin alfabesinin kabulü ve Türkçede kullanılan Arapça ve Farsça
sözcüklerin yerine Türkçe kelimelerin getirilmesiyle birlikte dil
sadeleştirilmiştir. Bunlardaki amaç, Batı medeniyeti ile yakınlaşmak ve Doğu
medeniyetine mesafe koymaktı. Güneş Dil Teorisi ortaya atılmış ve Dünya’daki
bütün dillerin Türkçe kökenli olduğu iddiası ortaya atılmıştır.
Türk Tarih Tezi yazılmış, Türklüğün milli
özgüvenini kazandırmak, Anadolu’yu Türk milli vatanı olarak görmek, laikliği ön
plana çıkararak İslam’dan önceki Türk tarihini vurgulamak gibi fikirler yer
edinmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, Türk milliyetçiliği
ile ilgili “ Türk milliyetçiliği ilerleme ve gelişme yolunda, uluslararası temas
ve ilişkilerde, bütün çağdaş milletlere paralel ve onlarla bir ahenkte
görülmekle beraber Türk sosyal topluluğunun özel karakterini ve başı başına
bağımsız kimliğini korumaktadır.” [15] Atatürkçü milliyetçilik anlayışı, etnik ve
kültürel kavramları ön plana Doğulu milliyetçilik ile yurttaşlık bağına dayanan
Batılı milliyetçilik arasında bir yerdedir. Atatürk’ün ortaya koyduğu
milliyetçilik anlayışına da karşı çıkan milliyetçilik fikirleri de ortaya
çıkmıştır. Bazıları yayılmacı olarak dış Türkleri kapsayan bir anlayışı
savunmuştur. Batı kökenli kelimelere olumsuz tavır takınmıştır.
Atatürkçü milliyetçilik anlayışına muhalif
olanlardan ilki Nihal Atsız’dır. Atsız’a göre Türkçülük, ırka ve soya dayalı
bir nitelik taşımaktadır. Türk soyunun üstünlüğüne inanan bir düşünürdü. Atsız
Türk milletini, Türk kökünden gelenler ile Türk kökünden gelmiş olanlar kadar
Türkleşmiş kimselerden meydana geldiğini vurgulamıştır.[16]
Dil konusunda yabancı sözcüklerin dili
zenginleştirmeyeceğini belirtirken, dilde üstün olmanın gerekliliğini
savunmuştur. Atsız’a göre Türk olmak için kan, dil ve ülkü birliği gereklidir.
19 Mayıs 1944 yılında Nihal Atsız’ı
eleştiren bir konuşma yapan İsmet İnönü, onun hakkında soruşturma yapılmasını
sağlamış ve aralarında Alparslan Türkeş gibi subaylar doktorlarında bulunduğu
bir grup gözaltına alınmıştır. Nihal Atsız, 6,5 yıl hapis cezasıyla
cezalandırılmıştır.
Atatürkçü milliyetçilik hareketine muhalif
bir diğer isim Osman Yüksel Serdengeçti’dir. Ona göre benimsenecek
milliyetçilik akımı, Türk-İslam sentezidir. Türk-İslam sentezini taşıyan
görüşlerini Serdengeçti adlı dergide yayımlamıştır. “ Tanrı Dağı kadar Türk,
Hira Dağı kadar Müslümanız” ifadeleriyle görüşlerini açıklamıştır.[17] Sadece İslam sentezinde kalmamış, ayrıca
İslam’dan önceki Türk görüşlerine de yer vermiştir. Serdengeçti, İslam’ı
milliyetçiliğin olmazsa olmaz şartı olarak görmüş, Ziya Gökalp’e mesafeli
yaklaşmış, Mehmet Akif Ersoy’u övmüştür.
Hüseyin Nihal Atsız, Türkçü bir parti
kurulursa, Türkçülüğün siyasete girebileceğini belirtmişti. Bu sözden
hareketle, Osman Bölükbaşı Millet Partisini, daha sonra Cumhuriyetçi Köylü
Millet Partisi’ni kurmuştur. Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin genele
başkanlığı Alparslan Türkeş’e geçmiştir. Alparslan Türkeş de 1969 yılında
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin kongreyle Milliyetçi Hareket Partisi
olarak değiştirtmiş ve partinin amblemini üç hilal olarak yapmıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi bünyesinde
Türk-İslam, liberal muhafazakâr ve Atatürkçü milliyetçi görüşlerini bir arada
tutan bir yapıyla oluşturulmuştur. Bozkurt, üç hilal, ülkücü gibi kavramları
kullanan MHP, daha sonra Türk-İslam tezini daha çok kullanmaya başlamıştır
Türkeş’in Türk- İslam sentezine yönelik sözleri kullanması, Nihal Atsız ile
arasının açılmasına sebep olmuştur. Alparslan Türkeş, Komünizmi tehlike olarak
gördüğünden, kendisi gibi o görüşü tehlike olarak gören İslamcılar arasında
milliyetçiliği daha iyi yayabileceğini düşünüyordu. Alparslan Türkeş, laiklik
konusundaki hassasiyetleri koruyarak Atatürk’ün Türk milliyetçiliği üzerine
söylediği sözleri ön plana çıkarmıştır.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra
milliyetçiler arasında Türk-İslam sentezini benimseyenlerin oranı iyice
artmıştır. Devlette ise liberal politikalar uygulanmaktaydı. 24 Ocak kararları
ile birlikte liberalleşme artmış ve Turgut Özal yönetimindeki Anavatan partisi
iktidara gelmiştir. O dönemde iktidarda bulunan ANAP kalkınmacı milliyetçilik
anlayışını uygulamaya çalışıyordu.
!989 yılından sonra Sovyetler Birliği’nin
dağılmasıyla birlikte komünizm tehlikesi ortadan kalkmıştır. Sovyetlerin
dağılmasıyla ortaya çıkan Türkî Cumhuriyetler, milliyetçiliğin yönünü
Turancılığa doğru çevirmiştir. Alparslan Türkeş, İslamcılığa karşı mesafeli
durmaya başlamış ve Nihal Atsızcı görüşler partide yeniden canlanmaya
başlamıştır. MHP içerisinde Atatürkçü görüşlere de yakınlık artmaya
başlamıştır. Bu düşünceler İslamcı kesimin partiden ayrılmasına neden olmuştur.[18]
Muhsin Yazıcıoğlu’nun başını çektiği grup,
Türk- İslam sentezini daha çok öne çıkaran milliyetçi bir partiyi 1993 yılında
Büyük Birlik Partisi’ni kurmuşlardır. Büyük Birlik Partisi, İslam’ı öne çıkaran
söylemleriyle milliyetçiliğin temelinde İslamcılık olduğu vurgusunu yapmıştır.
BBP’nin anlayışı, Türk-İslam sentezini öne çıkaran Osman Yüksel Serdengeçti^nin
anlayışının devamı niteliğindeydi.[19]
1990’lardan itibaren Türkiye’de
milliyetçilik, siyasal demokratikleşme ile iktisadi liberalleşme ile birlikte,
Kürt Sorunu, küreselleşme ve Avrupa Birliği’ne girme çabaları gibi etkenlerle
ya radikal hal almıştır ya da batıcı milliyetçilik halini almıştır.
Türkiye’de milliyetçilik geçmişte olduğu
gibi günümüzde de farklı görüşleri içeren kavramları içinde barındırmıştır.
Günümüzde mevcut Kürt sorunu nedeniyle, radikal milliyetçiler bu soruna karşı
sert tutum gösterirken, bazı liberal milliyetçiler ise daha yumuşak bir tutum
sergiliyorlar. Avrupa Birliği ile Amerika’ya karşı hem sol hem sağ kanattan
ortaklaşa ulusalcı sözler ortaya çıkarken, batıcı milliyetçiler bunun
kalkınmayı sağlayan bir etken olduğu için bu çabalara karşı çıkılmamasını
istemektedirler. Küreselleşme konusunda, Türkçü milliyetçiler ve ulusalcılar bu
konuya mesafeli dururken liberal milliyetçiler, küreselleşmenin kaçınılmaz bir
gerçek olduğuna değinmektedirler. Milliyetçiliğin küreselleşmeye uygun olarak
nitelik taşımasını savunmaktadırlar.
Bugün Kürt sorununa ise, Atatürk’ün tarif
ettiği gibi, herhangi bir kimliğe sahip
olan kişilerin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı temelinde birleşen, ortak hak
ve görevlere sahip olduğu anlayışı benimsetilmektedir. Bu tarifte görüldüğü
gibi kapsayıcı, bütünleştirici bir milliyetçilik izlenmektedir bu konuda.
Milliyetçilik de ırkçılık değil, bütünleştiricilik anlayışı benimsenmiştir.
NOTLAR
- Bernard Lewis,
Modern Türkiye’nin Doğuşu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2004
- Ozan Çağlar, Milliyetçilik
ve Türkiye’de Milliyetçi Akımlar, Yüksek lisans tezi, Ankara,2007
- Kemal Karpat, Osmanlıdan
Günümüze Ortadoğu’da Millet, Milliyet ve Milliyetçilik, Timaş Yayınları, 2011
- Yücel Bulut, Türkiye’de
Din ve Milliyetçilik, Anlayış Dergisi, İstanbul, 2005
- Yusuf Akçura, Üç
Tarz’ı Siyaset, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1998
- Yusuf Akçura, Türkçülük,
İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2007
- Ziya Gökalp, Türkçülüğün
Esasları, Öteki Yayınları, Ankara, 2010
- Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’nin Siyasi Hayatında Batılılaşma Hareketleri, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,
2004
- Yusuf Sayın,
Türkiye’de Milliyetçilik
- Ahmet Yıldız, Ne
Mutlu Türk’üm Diyebilene, İletişim Yayınları, İstanbul, 2007
- Fatih Balkaya, 1980
Sonrası Değişen Türk Milliyetçiliği, Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli, 2009
- Nihal Atsız,
Türk Irkı = Türk Milleti, Orhun, 9.sayı, 16 Temmuz 1934
- Tanıl Bora ve Kemal Can, Devlet ve Kuzgun 1990’lardan 2000’lere MHP, İletişim Yayınları, İstanbul, 2007
[1] Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, 2004, s.1
[2] Bernard Lewis, s.12
[3] Ozan Çağlar, Milliyetçilik ve Türkiye’de Milliyetçi
Akımlar, Yüksek lisans tezi, Ankara,2007,s.27
[4] Kemal Karpat, Osmanlıdan Günümüze Ortadoğu’da Millet,
Milliyet ve Milliyetçilik, Timaş
Yayınları, 2011, s.35
[5] Yücel Bulut, Türkiye’de Din ve Milliyetçilik,
Anlayış Dergisi, İstanbul, 2005, s.52
[6] Yusuf Akçura, Üç Tarz’ı Siyaset, Türk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara, 1998
[7] Yusuf Akçura, Türkçülük, İlgi Kültür Sanat
Yayıncılık, İstanbul, 2007, s.25
[8] Yusuf Akçura, Türkçülük, s.34
[9] Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, Öteki Yayınları,Ankara,2010,
s.41
[10] Kemal Karpat, s.39
[11] Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’nin Siyasi Hayatında Batılılaşma
Hareketleri, İstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınları, 2004, s.75
[12] Yusuf Sayın, Türkiye’de Milliyetçilik, s.2
[13] Ahmet Yıldız, Ne Mutlu Türk’üm Diyebilene, İletişim
Yayınları, İstanbul, 2007, s.16-17
[14] Ahmet Yıldız, s.17
[15] Fatih Balkaya, 1980 Sonrası Değişen Türk Milliyetçiliği,
Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli, 2009, s.41
[16] Nihal Atsız, Türk Irkı = Türk Milleti, Orhun,
9.sayı, 16 Temmuz 1934
[17] Fatih, Balkaya, s.48
[18] Fatih Balkaya, s.65
[19] Tanıl Bora ve Kemal Can, Devlet ve Kuzgun 1990’lardan 2000’lere MHP,
İletişim Yayınları, İstanbul, 2007,
s.44
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder