16 Şubat 2018 Cuma

TÜRKİYE’DE MİLLİYETÇİLİK AKIMLARI



TÜRKİYE’DE MİLLİYETÇİLİK AKIMLARI
     Milliyetçilik, insanların ulus olarak algıladıkları toplulukların çıkarlarını, tarihsel gelişme içinde, bağımsızlık ve kendi kaderini tayin etme gibi toplumsal hareketler ve devlet politikalarıdır.
1.OSMANLI DEVLETİ’NDEKİ TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ
     Osmanlıların imparatorluk döneminde Türk sözü çok az kullanılmıştır. Türkmen göçebelerini veya daha sonra Anadolu köylerinin Türkçe konuşan kaba köylülerini ifade eden bir anlamdaydı.[1] Osmanlılar, 19. yüzyılın sonlarına kadar kimliklerini Müslüman olarak görüyorlardı. İslamiyet öncesi geçmişi, Asya’daki kökenleri yok sayarak hayatlarını sürdürüyorlardı.[2]
     İslam’ın etkisine rağmen, Osmanlı’daki Türkler dillerine sahip çıkmıştır. Türkçenin korunması, Türk milliyetçiliğinin gelişmesinin nedenlerinden birisidir. Türk milliyetçiliğinin artmasında ekonomik faktörlerde etkili olmuştur. 19.yüzyılda kapitülasyonların genişlemesiyle, azınlıkların servetlerinde büyük artış yaşanmış ve Türklerin azınlıklara karşı bakışını olumsuzlaştırmıştır.[3]  Milliyetçilik hareketinin gelişmesindeki en önemli neden savaşlar sonucu yaşanan nüfus göçleridir. Kafkaslardan özellikle Çerkezler ve Türkçe konuşan Nogaylar Anadolu’ya gelmiştir.
     Türkçülük fikirlerinin toplanması, II. Meşrutiyet’e kadar sürmüştür. Türkçülük ile Osmanlı’daki Türkler bir millet haline gelerek, milli varlıklarına önem vermeyi amaçlıyorlardı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1908’deki hareketiyle birlikte, Osmanlı ve modern Türk millet ve milliyet kimliğinde İslam’ın yeri tartışılmaktaydı. Bazı yazarlar İslam’ın Türklüğü unutturduğunu dile getirirken, bazıları ise Türk-İslam sentezini ileri sürmüştür. [4]
     İttihat ve Terakki Cemiyeti politikasını Osmanlıcılık olarak belirlemiştir. Osmanlı’nın içinde bulunduğu kötü durumdan nasıl çıkılır sorusuna cevap aramaktaydı zamanın yöneticileri. Ziya Gökalp bunu, Türkleşmek, Muasırlaşmak ve İslamlaşmak tezi ile cevap verirken, Yusuf Akçura ise Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük önerisiyle yanıtlıyordu.
     Ziya Gökalp’ın teorisine göre toplumsal model, siyasal ve tarihi bir Türkçülük temelinde toplumu bir arada tutucu ve düzeni sağlayıcı, ahlaki temellerini İslam’dan alan sınıflar olmakla birlikte, sınıf çatışmasını, dayanışmacı işbirlikleri aracılığı ile engellemeye çalışan, toplumun bireyden önce geldiği ve İslam’ın kültürel bir ahlaki temel olarak görüldüğü bir modeldir.[5]
     Yusuf Akçura’ya göre Osmanlıcılık, ırk dil, din ve mezhep farkı gözetilmeksizin, Osmanlı haklarını, haklar ve görevler bakımından eşit durumuna getirecek ve bir Osmanlı ulusu oluşturacak, imparatorluğu parçalamaktan kurtaracak ve mevcut sınırları parçalanmaktan koruyacak yeni bir Osmanlı milleti oluşturma idealidir.[6] İslamcılık, bir halife etrafında, devletin tüm unsurlarının din ve inanç birliğiyle hareket etmesidir.
     Yusuf Akçura’ya göre Türkçülük, Osmanlı ülkelerindeki Türklerin ve Türk olmayan unsurların, dini ve ırki olarak Türkçülüğün benimseyeceği ve dil, ırk, adet ve din bakımından bir olan Asya ve kısmı olarak da Avrupa’ya yayılmış Türklerin birleşmesi ve böylece diğer milletlerin içinde varlığını koruması için düşünülen bir projedir. Türkçülük hakkında, “ Türkler dediğimiz zaman, etnografya, filolocya ve tarih ilimleriyle ilgilenenlerin bazen Türk-Tatar, bazen Türk-Tatar-Moğol diye bahsettikleri bir ırktan gelme, adetleri, dilleri birbirine yakın, tarihi hayatları birbirine karışmış olan kavim ve kabilelerin bütününü murad ediyoruz” ifadelerini kullanmıştır.[7]
     Akçura, Tanzimatçıları ve Yeni Osmanlıları, Avrupa’da meydana gelen akımları iyice incelemeden Osmanlı sosyal hayatına uyarmakla suçlamıştır.[8] Türk ırkına dayanan milli politika olan Türkçülük, Osmanlıcılıktan daha az iç ve İslamcılıktan daha az dış tehdide maruz kalır. Akçura ile İttihatçılar arasında yakınlık olmamasının sebebi, İttihatçıların Osmanlıcılık politikasını izlemeleriydi.
     Ziya Gökalp ile Yusuf Akçura arasında görüş farklılıkları vardı. Ziya Gökalp, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde görev almıştır. Gökalp’ın milliyetçiliği, kültürel milliyetçilik akımına yakın olduğundan Jön Türklerin vatanseverlik anlayışından etkilenmiştir ve Osmanlı milleti kavramından kurtulmamıştır. Gökalp’ın Türkçülüğü, Türk ulusunu yükseltmektir.[9]
     Yusuf Akçura, Batılılaşma içerisinde önerilerini Türk toplumuna bağlı olarak yaparken, Ziya Gökalp ise tanımlarını, Batı çerçevesinde Osmanlı’ya dayanarak yapmıştır. Gökalp’ e göre kültür ile medeniyet ayrımı var iken, Akçura için medeniyet bir bütündür.
     İlk Türkçü hareket, sivil entelektüeller tarafından bir inceleme olarak 190’de Türk Derneği ismiyle öne çıkmıştır. Derneğin amacı, Türk diye anılan kavimlerini tarihini öğrenmek ve medeni dil olarak Türkçeyi geliştirmekti. Türk Derneği, elitlere hitap ettiğinden yeteri kadar ilgi görmemiş ve 1913 yılında kapanmıştır.
     Kendilerini Türkçü sayanlar, !912’de kurulan Türk Ocağı’na geçmişler ve Türk Yurdu dergisini yayınlayarak Türk Ocağı’nı Türk milliyetçiliğinin ana gücü haline sokmuşlardır. Yusuf Akçura önderliğindeki dergi ilk kez kendisini Türk milliyetçisi olarak tanımlamış ve halka hitap eden diliyle büyük ilgi uyandırmıştır.[10] Türk Ocakları, kültürü temel bir prensip saymış ve bunu hep korumaya çalışmıştır.  Türk Ocakları, Osmanlı’dan daha geniş bir Türk dünyası bulunduğunu ileri sürmekteydi fakat ırkçı değildir. Osmanlı sınırları içinde yaşayan farklı kavimleri Türk olarak kabul etmektedir. Buradaki Türk, manevi kültürü ve tarihi paylaşan kimselerin oluşturduğu kültürel bir bütündür.
     Selanik’te çıkan Genç Kalemler dergisi açıkça dil Türkçülüğünü, yeni Türk edebiyatının sözcülüğünü yapmıştır. Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin gibi Türkçüler, Balkan savaşlarından sonra etkilerini artırarak kültürel Türkçülüğün, siyasi Türkçülüğe dönüşmesinde etkili olmuşlardır.
     Devletin çöküşünü önlemek için İttihat ve Terakki yeni görüşler, yeni destekler aramaya çalışmış ve Almanya ile yakın ilişkiler kurmuştur. Almanya, Ruslara karşı kullanmak amacıyla Turancılığı ve İslamcılığı desteklemiştir. Osmanlı ülkesi içindeki Türklere din ve dil unsurlarıyla bağlı fakat ülke dışında yaşayan, milyonlarca Türk ile birleşerek Türk birliği kurmayı amaçlamaya Turancılık deniliyordu.[11]
     Birinci Dünya Savaşı sırasındaki olaylar ve Arap isyanlarıyla birlikte İslamcılık ve İslam’ı merkez alan milliyetçilik kavramlarının etkisi azalırken, kavimsel Türkçülük anlayışı yükselmiştir. Milli Mücadele yıllarını oluşturan 1919 ile 1922 yılları arasında bu anlayış önemli bir rol oynamıştır.
      Birinci Dünya Savaşındaki başarısızlık bir diğer görüş olan Turancılık anlayışına büyük yara vermiştir. Turancılığın yerini, Türklerin varlıklarını sürdürmelerini sağlayacak anlayışlar ivme kazanmıştır.[12]
     Türkçülük hareketleri özellikle Kurtuluş Savaşı’ndan sonra farklı bir boyut kazanarak, Batı’nın yeniliklerini alan ve Osmanlı’yı yok sayan bir anlayışa doğru gitmiştir. Osmanlılar zamanında unutulmuş olan Orta Asya Türkleri araştırılmış ve ilgi ona doğru kaymıştı.


2.TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’NDE MİLLİYETÇİ AKIMLAR
     1923 yılında cumhuriyetin ilanıyla birlikte, din ve çoğulculuk kavramlarını yerini laiklik almıştır. Bir millet oluşturma çabaları vardır bu dönemde. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan, Türkçe konuşan, Türk kültürü ile yetişmiş ve Cumhuriyet ülküsüne sahip herkes Türk olarak kabul edilmiştir.[13] Aslında daha geniş tanım olarak,  Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup, cumhuriyet ülküsüne bağlı olan, Batılılaştırılmış Türk kültürüne bağlı olan, Türkçe konuşan herkes Türk’tür.[14]
     Latin harflerinin ve Miladi takvimin kabulü, kadınların toplumsal alana katılımının teşvik edilmesi, tekke ve zaviyelerin kapatılması, Medeni Kanunu’nun kabul edilmesi, ezanın Türkçeleştirilmesi gibi Batılılaşma hareketleriyle birlikte milliyetçilik de bu yönde etkilenmiştir. Atatürkçü milliyetçilik,  Türkçeyi hem resmi dil hem de ana dil olarak benimsemiş ve her yerde konuşulması gerektiğini ifade ediyordu.  Latin alfabesinin kabulü ve Türkçede kullanılan Arapça ve Farsça sözcüklerin yerine Türkçe kelimelerin getirilmesiyle birlikte dil sadeleştirilmiştir. Bunlardaki amaç, Batı medeniyeti ile yakınlaşmak ve Doğu medeniyetine mesafe koymaktı. Güneş Dil Teorisi ortaya atılmış ve Dünya’daki bütün dillerin Türkçe kökenli olduğu iddiası ortaya atılmıştır.
     Türk Tarih Tezi yazılmış, Türklüğün milli özgüvenini kazandırmak, Anadolu’yu Türk milli vatanı olarak görmek, laikliği ön plana çıkararak İslam’dan önceki Türk tarihini vurgulamak gibi fikirler yer edinmiştir.
     Mustafa Kemal Atatürk, Türk milliyetçiliği ile ilgili “ Türk milliyetçiliği ilerleme ve gelişme yolunda, uluslararası temas ve ilişkilerde, bütün çağdaş milletlere paralel ve onlarla bir ahenkte görülmekle beraber Türk sosyal topluluğunun özel karakterini ve başı başına bağımsız kimliğini korumaktadır.” [15]  Atatürkçü milliyetçilik anlayışı, etnik ve kültürel kavramları ön plana Doğulu milliyetçilik ile yurttaşlık bağına dayanan Batılı milliyetçilik arasında bir yerdedir. Atatürk’ün ortaya koyduğu milliyetçilik anlayışına da karşı çıkan milliyetçilik fikirleri de ortaya çıkmıştır. Bazıları yayılmacı olarak dış Türkleri kapsayan bir anlayışı savunmuştur. Batı kökenli kelimelere olumsuz tavır takınmıştır.
     Atatürkçü milliyetçilik anlayışına muhalif olanlardan ilki Nihal Atsız’dır. Atsız’a göre Türkçülük, ırka ve soya dayalı bir nitelik taşımaktadır. Türk soyunun üstünlüğüne inanan bir düşünürdü. Atsız Türk milletini, Türk kökünden gelenler ile Türk kökünden gelmiş olanlar kadar Türkleşmiş kimselerden meydana geldiğini vurgulamıştır.[16]
     Dil konusunda yabancı sözcüklerin dili zenginleştirmeyeceğini belirtirken, dilde üstün olmanın gerekliliğini savunmuştur. Atsız’a göre Türk olmak için kan, dil ve ülkü birliği gereklidir.
     19 Mayıs 1944 yılında Nihal Atsız’ı eleştiren bir konuşma yapan İsmet İnönü, onun hakkında soruşturma yapılmasını sağlamış ve aralarında Alparslan Türkeş gibi subaylar doktorlarında bulunduğu bir grup gözaltına alınmıştır. Nihal Atsız, 6,5 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmıştır.
     Atatürkçü milliyetçilik hareketine muhalif bir diğer isim Osman Yüksel Serdengeçti’dir. Ona göre benimsenecek milliyetçilik akımı, Türk-İslam sentezidir. Türk-İslam sentezini taşıyan görüşlerini Serdengeçti adlı dergide yayımlamıştır. “ Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanız” ifadeleriyle görüşlerini açıklamıştır.[17]  Sadece İslam sentezinde kalmamış, ayrıca İslam’dan önceki Türk görüşlerine de yer vermiştir. Serdengeçti, İslam’ı milliyetçiliğin olmazsa olmaz şartı olarak görmüş, Ziya Gökalp’e mesafeli yaklaşmış, Mehmet Akif Ersoy’u övmüştür.
     Hüseyin Nihal Atsız, Türkçü bir parti kurulursa, Türkçülüğün siyasete girebileceğini belirtmişti. Bu sözden hareketle, Osman Bölükbaşı Millet Partisini, daha sonra Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ni kurmuştur. Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin genele başkanlığı Alparslan Türkeş’e geçmiştir. Alparslan Türkeş de 1969 yılında Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin kongreyle Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirtmiş ve partinin amblemini üç hilal olarak yapmıştır.
     Milliyetçi Hareket Partisi bünyesinde Türk-İslam, liberal muhafazakâr ve Atatürkçü milliyetçi görüşlerini bir arada tutan bir yapıyla oluşturulmuştur. Bozkurt, üç hilal, ülkücü gibi kavramları kullanan MHP, daha sonra Türk-İslam tezini daha çok kullanmaya başlamıştır Türkeş’in Türk- İslam sentezine yönelik sözleri kullanması, Nihal Atsız ile arasının açılmasına sebep olmuştur. Alparslan Türkeş, Komünizmi tehlike olarak gördüğünden, kendisi gibi o görüşü tehlike olarak gören İslamcılar arasında milliyetçiliği daha iyi yayabileceğini düşünüyordu. Alparslan Türkeş, laiklik konusundaki hassasiyetleri koruyarak Atatürk’ün Türk milliyetçiliği üzerine söylediği sözleri ön plana çıkarmıştır.
     12 Eylül 1980 darbesinden sonra milliyetçiler arasında Türk-İslam sentezini benimseyenlerin oranı iyice artmıştır. Devlette ise liberal politikalar uygulanmaktaydı. 24 Ocak kararları ile birlikte liberalleşme artmış ve Turgut Özal yönetimindeki Anavatan partisi iktidara gelmiştir. O dönemde iktidarda bulunan ANAP kalkınmacı milliyetçilik anlayışını uygulamaya çalışıyordu.
     !989 yılından sonra Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte komünizm tehlikesi ortadan kalkmıştır. Sovyetlerin dağılmasıyla ortaya çıkan Türkî Cumhuriyetler, milliyetçiliğin yönünü Turancılığa doğru çevirmiştir. Alparslan Türkeş, İslamcılığa karşı mesafeli durmaya başlamış ve Nihal Atsızcı görüşler partide yeniden canlanmaya başlamıştır. MHP içerisinde Atatürkçü görüşlere de yakınlık artmaya başlamıştır. Bu düşünceler İslamcı kesimin partiden ayrılmasına neden olmuştur.[18]
     Muhsin Yazıcıoğlu’nun başını çektiği grup, Türk- İslam sentezini daha çok öne çıkaran milliyetçi bir partiyi 1993 yılında Büyük Birlik Partisi’ni kurmuşlardır. Büyük Birlik Partisi, İslam’ı öne çıkaran söylemleriyle milliyetçiliğin temelinde İslamcılık olduğu vurgusunu yapmıştır. BBP’nin anlayışı, Türk-İslam sentezini öne çıkaran Osman Yüksel Serdengeçti^nin anlayışının devamı niteliğindeydi.[19]
     1990’lardan itibaren Türkiye’de milliyetçilik, siyasal demokratikleşme ile iktisadi liberalleşme ile birlikte, Kürt Sorunu, küreselleşme ve Avrupa Birliği’ne girme çabaları gibi etkenlerle ya radikal hal almıştır ya da batıcı milliyetçilik halini almıştır.
     Türkiye’de milliyetçilik geçmişte olduğu gibi günümüzde de farklı görüşleri içeren kavramları içinde barındırmıştır. Günümüzde mevcut Kürt sorunu nedeniyle, radikal milliyetçiler bu soruna karşı sert tutum gösterirken, bazı liberal milliyetçiler ise daha yumuşak bir tutum sergiliyorlar. Avrupa Birliği ile Amerika’ya karşı hem sol hem sağ kanattan ortaklaşa ulusalcı sözler ortaya çıkarken, batıcı milliyetçiler bunun kalkınmayı sağlayan bir etken olduğu için bu çabalara karşı çıkılmamasını istemektedirler. Küreselleşme konusunda, Türkçü milliyetçiler ve ulusalcılar bu konuya mesafeli dururken liberal milliyetçiler, küreselleşmenin kaçınılmaz bir gerçek olduğuna değinmektedirler. Milliyetçiliğin küreselleşmeye uygun olarak nitelik taşımasını savunmaktadırlar.
     Bugün Kürt sorununa ise, Atatürk’ün tarif ettiği gibi,  herhangi bir kimliğe sahip olan kişilerin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı temelinde birleşen, ortak hak ve görevlere sahip olduğu anlayışı benimsetilmektedir. Bu tarifte görüldüğü gibi kapsayıcı, bütünleştirici bir milliyetçilik izlenmektedir bu konuda. Milliyetçilik de ırkçılık değil, bütünleştiricilik anlayışı benimsenmiştir.
NOTLAR


  1. Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2004
  2. Ozan Çağlar, Milliyetçilik ve Türkiye’de Milliyetçi Akımlar, Yüksek lisans tezi, Ankara,2007
  3. Kemal Karpat, Osmanlıdan Günümüze Ortadoğu’da Millet, Milliyet ve Milliyetçilik,  Timaş Yayınları, 2011
  4. Yücel Bulut, Türkiye’de Din ve Milliyetçilik, Anlayış Dergisi, İstanbul, 2005
  5. Yusuf Akçura, Üç Tarz’ı Siyaset, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1998
  6. Yusuf Akçura, Türkçülük, İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2007
  7. Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, Öteki Yayınları, Ankara, 2010
  8. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’nin Siyasi Hayatında Batılılaşma Hareketleri,  İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2004
  9. Yusuf Sayın, Türkiye’de Milliyetçilik
  10. Ahmet Yıldız, Ne Mutlu Türk’üm Diyebilene, İletişim Yayınları, İstanbul, 2007
  11. Fatih Balkaya, 1980 Sonrası Değişen Türk Milliyetçiliği, Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli, 2009
  12. Nihal Atsız, Türk Irkı = Türk Milleti, Orhun, 9.sayı, 16 Temmuz 1934
  13. Tanıl Bora ve Kemal Can, Devlet ve Kuzgun 1990’lardan 2000’lere MHP,  İletişim Yayınları, İstanbul, 2007


[1] Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2004, s.1
[2] Bernard Lewis, s.12
[3] Ozan Çağlar, Milliyetçilik ve Türkiye’de Milliyetçi Akımlar, Yüksek lisans tezi, Ankara,2007,s.27
[4] Kemal Karpat, Osmanlıdan Günümüze Ortadoğu’da Millet, Milliyet ve Milliyetçilik,  Timaş Yayınları, 2011, s.35
[5] Yücel Bulut, Türkiye’de Din ve Milliyetçilik, Anlayış Dergisi, İstanbul, 2005, s.52
[6] Yusuf Akçura, Üç Tarz’ı Siyaset, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1998
[7] Yusuf Akçura, Türkçülük, İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2007, s.25
[8] Yusuf Akçura, Türkçülük, s.34
[9] Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, Öteki Yayınları,Ankara,2010, s.41
[10] Kemal Karpat, s.39
[11] Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’nin Siyasi Hayatında Batılılaşma Hareketleri,  İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2004, s.75
[12] Yusuf Sayın, Türkiye’de Milliyetçilik, s.2
[13] Ahmet Yıldız, Ne Mutlu Türk’üm Diyebilene, İletişim Yayınları, İstanbul, 2007, s.16-17
[14] Ahmet Yıldız, s.17
[15] Fatih Balkaya, 1980 Sonrası Değişen Türk Milliyetçiliği, Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli, 2009, s.41
[16] Nihal Atsız, Türk Irkı = Türk Milleti, Orhun, 9.sayı, 16 Temmuz 1934
[17] Fatih, Balkaya, s.48
[18] Fatih Balkaya, s.65
[19] Tanıl Bora ve Kemal Can, Devlet ve Kuzgun 1990’lardan 2000’lere MHP,  İletişim Yayınları, İstanbul, 2007, s.44

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

TÜRK AMERİKAN İLİŞKİLERİNE GENEL BAKIS(1945-1960)       GİRİŞ:         Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri Atatürk’ün ‘ Y...